18 Haziran 1999 Cuma

Bedenimin içine sıkıştırılmış...

Bedenimin içine sıkıştırılmış bütün öbjeleri dışarıya kusmak istiyorum. Gerekirse lağman yapsınlar ve kurtarsınlar beni bu derin objelerden. Kimin kararı ile bu bilince sahip oluyoruz. Bütün bunları tek başınamı başarıyoruz. Sıkılaştıkça zorlanacağına daha kolay alışır hale mi geliyoruz?
Ya ruhuma ne demeli… Alıp başını gidiyor. Hiç bana sormuyor, söylemiyor. Kim biliyor ruhumun nereye gittiğini ve hatta bazı geceler geri dönmüyor. Tamam modern yapılı birisiyim ama insan merak ediyor.
Nereye kadar çekebilirim? Gözümün alabilirliği boyunca geleceğe bakabilir miyim? Gelecek kolumuzun altında olsa daha mı rahat olacağız? hic.www.ruhlaralemi.com.plazma gibi dokunmatik ama yaşamamatik paylaşımlar sonucunda sürüyor hayatın tik takı artık. Çok şey değişti ama en çokta sanal paylaşımlara alıştık. Zaten yaşarken hakkını veremedikten sonra sanal olsa ne farkeder.
Bedenime geri dönelim. Bugünlerde kaba denilen ama aslında çok hassas olan derimde bir yaratık büyüdü. Literatürde çıban deniyor. Bir haftadır onunla birlikte düşüp kalkıyoruz. Belki de kıl dönmesidir. Her neyse, yabancı ve konuşmadığın biriyle sevişmek gibi onu hissetmek. O da arasıra içini boşaltıyor. Yazının peşinden gitmek, bazen insanın kendini elinden kaçırmasına sebep oluyor. O nedenle ne zaman yazmaya başlasam ruhuma bir halat bağlarım ve çok uzaklaşınca geri çekerim.
Günaydın diyen bir ses içeri girdi. Günaydın. Yaşamın satırları kopuk, cümleleri devrik hatta şifreli. Illaki uğraştıracak. Aslında ayşegül hep tatilde olsa ne güzel olur. Şu deli başımızı alıp attalara gidecek, gittiği yeri tanıyıp, insanlarla kardeş olup, hoş sohbetler peşinden koşturacak, gönül alma zamanlarında kendimizi kaybedecek soluk alan mekanlara kavuşamadık.
Hislerimizi kupon karşılığı bile olmadan paylaşmaya kalktığımızda apaçıkta kalıyoruz. Hisler, hissedilmiyor. Oyun bile oynanmıyor. Yoklar. Aşk ateşine no-frost yaklaşımlar söz konusu. Konunun umutsuzluklarla bir ilgisi yok. Şu anda aşığım. Ama aşkımızın ritmi huzur üzerine kurulmalı, kavga ile tanışmamalı, kendini kendinden uzaklaştırmamalı. Önceleri kendimi kaybettiğimin bile farkında olmadan kayboldum, bazı geceler tek başına kaldığımda kendime inanamadım. Nasıl böyle bir yaşayan olduğumu, anlam çalışmaları yapmama rağmen anlamlandıramadım. Kayboldum, üstelik yolda kendimle karşılaştığımda farkettim kaybolmuşluğumu. Ama aşk beni bilinmeyenlere götürdü diye üstelemedim ve elbette bilinen yollar bulunurdu. Sevdiğim insan bu benle birlikte olmaktan rahatsız, sızılı, kızgın, üzgün ama umutluydu. Her ne kadar aşkın dingin sularına ayak sokmak istesede o da biliyordu aşkın hiçbir zamazingoya benzemediğini.
Ecel terleri döktük, birbirimizi kırdık, ikimizde farklı şekillere büründük ve hala aşığız. Ben, aşkın hiçbir satırını atlamadan yaşamanın, sevdiğim ise huzurlu bir aşk ortamının düşüncesindeydi. Aşk laftan anlamaz, kimseleri düşünmez, acısını en acı şekilde dokundurur, mutluluğu o acıyı bile unutturur. Ipi gerdik ve ayrı yerlere kıç üstü düştük. Kıçım başıma, başım kıçıma geçti. Ağzımdan osurdum, kıçımdan soluk aldım. Kendimden utandım, utanmama kızdım, senin bu yönünde bir yerlerinde yaşıyor ve gerekli gördüğünde başını uzatıyor dedim. Çok acayip, hatta yeni bir kelime türetmeli bu hissin anlamını verecek. Ben bunları yaşıyorum ve yaşatıyorum. Inanılası bir yer bulamıyorum. Ben bunları yaşadım. Bugüne kadar doğru yaptığım ne varsa, ben olmamı gerçekleştiren, hepsi püf. Ve bunları soluk aldığım sürece en çok sevdiğim insana yaşatan yine ben. Yıkıl karşımdan dedim kendime ve ağzımdan tek bir laf çıktı, aşığım. Iyi bok yedin de aşık oldun. Güzelim insanın duygularını kör ve topal düğüm yaptın, her seferinde ama aşığım dedin, eeeee. Haklıydım çünkü aşıktım. Bazı yepyeni duygularımın esiri olsamda, her geçen güne mutlulukla birlikte illaki birkaç sorunda sıkıştırsam da aşıktık. Öyleyse yüreklerimiz bildikleri yere geri gelene kadar acınında, mutluluğunda keyfini çıkarabilirdik.
Farklı olma iç güdüsü sıradan olanın tek düzeliğinden mi yoksa siyahın karşısında beyaz olma isteğinden mi? Bazen beyaz olduğunu bile bile siyah dediğim anlarda, farklı olma alışkanlığından olduğunu biliyorum. Ama içimde iki cinside bir şekilde anlayacak bir bölüm olması gerektiğine inanıyorum. Bazı noktalarda kadın gibi görebilmek bazılarında ise erkek düşüncesiyle bakabilmek. Her zaman kadınlarla içiçe olup, onların ve de bizlerin önce insan olduklarını düşünüp, birlikte yaşadığımız yuvarlakta ya da herhangi şekilde hayata anlamı birlikte vermenin daha keyifli ve gerçek olduğunu biliyorum. Bir insanın ne düşünebileceğini hissedip ona hissettiğini göstermek ve onun mutluluğunu yüreğinde görmek inanılmaz duygular toplamı. O zamanlarda kendim olabildiğine inanıyorum.
Saklambaçta kurt olduğunuzda kimi kurtarırsınız?
Hayatımızın uzunluğunu bilsek şimdiki benlerimizin neresinde oluruz acaba. Şu gün, haziranın 27 sinde 2009 yılı boyut değiştireceğini bilen tazecik bir kız çocuğu bekarete önem verir miydi? Birçok yapmayı istediğimiz kendi duygularımızı hep sonralara ertelermiydik? Öyleyse her kişi kendine bir tarih belirlesin ve tüm istediklerini doyasıya yaşasın. Kendi varlığımızı, sorunlarımızı, acılarımızı, kahkahalarımızı en iyi biz biliriz. Kendi yanlışımızı yapma şansına hepimiz sahip olmalıyız. Sunulan bir hayatın yaşam dakikaları örümcek ağlarına karışır. Bizim olan bir dakikanın bütün günü kurtardığı çok görülmüş bir vakadır…

1999

Hiç yorum yok: