30 Ağustos 1994 Salı

Bir değirmen

Bir değirmen
Rüzgar kanatlarına değdiği zaman doğar
             Bir kuru toprak
             Yağmur içine işlediği zaman doğar
                    Bir yakamoz
                    Ay ışığı denize düştüğü zaman doğar
Bir gökkuşağı
Güneş yağmura dokunduğu zaman doğar
             Bir ağaç
             Tohum toprakla birleştiği zaman doğar
                    Bir gemi
                    Denizin üstünde kaydığı zaman doğar
Bir sokak
İnsanlar içinde koşuşturduğu zaman doğar
             Bir manzara
             Kendine bakıldığını hissettiği zaman doğar
                    Bir toplum
                    Özgür olarak yaşadığı zaman doğar
Bir insan
Sevgi ile yorulduğu zaman doğar
              Bir ilkbahar
             Ağaçlar güzelim çiçeklerini açtığı zaman doğar
                    Bir güz
                    Yapraklar kendini yere bıraktığı zaman doğar
Bir ben
Sen yüreğime düştüğün zaman yeniden doğdu

30.08.1994

25 Ağustos 1994 Perşembe

Yaşarken gökyüzünde yalnızlığımla

Yaşarken gökyüzünde yalnızlığımla
Sekerken o buluttan ötekine
             Aniden bir sıcaklık hissettim
             Baktım öylesine aşağıya
                    Gördüm seni
                    Hissettim sıcaklığını
Gözyaşı oldum aktım oralara
İnsanlar kaçıştılar kuytulara
                    Bir tek sen kaldın
                    Gözyaşlarımla elele
Günlerin bir tanesinde
Kapladı gökyüzünü kar beyazları
             Sıkıldım süpürdüm hepsini
             Bazen lapa lapa süpürdüm
             Bazen tipi tipi
                    Kaçıştı herkes bilinmeyene
                    Bir tek sen bıraktın kendini
                    Bembeyaz kucağıma
Yeni bir duyguya teslim olmak
Zordu gökyüzünü bırakmak
Yalnızlığımdan ayrılmak
                    Alıştığım ve sevdiğim kendimden
                    Vazgeçmek gitmek oralara
Hani iki kolunuzdan birden
Çekerler ve
Bilemezsin ne halt edeceğini
Bir yöne yönlendirirsin kendini
Ve o tarafa düşersin
                    İstedim ki
                    İki kolumdan çekilmeden
                    Herhangi bir yöne düşmeden
                    Kendi kendime seçeceğim
                    Ne halt edeceğimi
Yıl bin dokuzyüzdoksandört
Aylardan ağustos sıcağı
Veremedim hala bir karar
                    Ama o kadar güzel ki
                    Sevgisiyle öyle sarmalıyor ki
Varlığını bilmek sıcaklığını hissetmek
Gözlerinden içeri derinlerine dalmak
Sığlıklarında ruh dinlendirmek
                    Gözyaşlarının duygusuyla boğulmak
                    Kahkahalarıyla nefes almak
Aşık olmak ona
Sevdiğini bilmek
Ve giymek o siyah elbiseyi
Takmak boynuna papyonu
Konuşmak o mikrofona
                    Bilmiyorum demek çok zor
                    Gitgide bileceğimi
                    Seni sevdiğimi
                    Bildiğim gibi bileceğim
Ve seni seveceğim

25.08.1994

15 Ağustos 1994 Pazartesi

Birinci Aybaşı Hatırası !

Birinci Aybaşı Hatırası !

Kırküçbinikiyüz dakika diye adlandırılan zaman birimi içinde
neler neler yaşanır dünyada.
Her dakikada bir çocuk dünyaya geldiğine göre kırküçbinikiyüz çocuk dünyaya ınga demiştir.
Herhalde bende otuz çocukta bir seni seviyorum demişimdir.
Uzun zamandır içlerde bir yerde hissedilen ve de bastırılmaya çalışılan duyguların sevgiyle fırlatılışıdır kırküçbinikiyüz dakika öncesi.
Turksat gibi herhangi bir sorun olması söz konusu değildir,
bu duygu fırlatılışında gerçek-hayal çizgisinin birleşmesidir olsa olsa.
Gerçekler ve hayallerimizin yanına mantık ve duygularımızı
bire bir koyarak elde ettiğimiz karışımdan belki hayat yapamayız ama çok güzel bir aşk yaşayabiliriz.

Bindörtyüzkırk dakikalar birbirini kovalar iken aşıklarda evin içinde birbirlerini kovalıyordu ve yakalanın vay haline oluyordu.
Evet başımın belası kırküçbinikiyüz dakikadır başımın belası
olmaya devam etmektesin.
Güneşsiz bir gün müydü ya da tir tir titretmeyen
ılık bir gün müydü bilemiyorum
ama çıkıverdin günlerin birinde bu düzenler yuvarlağında karşıma ve tabi ki bilmiyordum başımın belası olacağını o alacakaranlıkta.
Ama biliyorum ki o gün gözlerinin içine dikkatlice baksaydım
bu günlere geleceğimizi düşünebilirdim.
Önce görüntünü sevdim.
Ne düşündüğü belli olmayan çok muzur ama o kadar dingin,
her şeyi bilen ama küçük bir tümsekte tökezleyen,
hayallerini seven ama gerçekleriyle yaşayan o babası suratlı kızı önce insan olarak çok sevdim.
İşte dedim benim gibi her geçen gün daha çok zorlanacak yaşamak için, anlamları bir bir yitiren derken aniden yakalayan, tümünü birden birisine veren ama ayrılırken bir kısmını orada bırakarak ayrılan bir insan daha.
Sev dedim bu güzel insanı kendi kendime.
Hak ettiği değerleri ver ona ve bunları ona hissettir.
Bu düzenler yuvarlağında birisi tarafından anlaşıldığını bilmek,
ister dost ister sevgili isterse herhangi biri olsun çok önemlidir.
Bu anlayış güç olur insana en zayıf anlarında.
O insanı düşünürsün ve yoluna devam edersin.
İstedim ki o anlarında beni düşünsün güç olayım ona.
Daha sonraları bu isteğimi dizginleyemedim ve o anlarında beni arayabilsin dedim ve de ben onu arayabileyim.
Daha da sonra bana yazabilsin dedim ben de ona yazabileyim ve böylece farkında olmadan ya da olarak kırküçbinikiyüz dakikaya doğru ilerlendi.
Sevdim seni yunus suratlı kız.
Düşüncelerini, özenle koruduğun beynini sevdim.
Hayata baktığın o çiçeklerle bezenmiş pencereni sevdim.
Duygularının kirlenmemesi için sakladığın kalbini sevdim.
Duyguların gibi sana özgü olan güzel benli sağ bacağını sevdim,
hiçbir satır atlamadan tümünü sevdim senin ve bütünümü sevgiyle paketleyip sana vermek için geldim bu denizsiz şehire.
Mükemmel bir ilişkiyi tam anlamıyla yakalamanın imkansızlığını bilerek
ve de ayın bile her zaman dolunay olmadığını düşünerek,
önümüze çıkan tümsekleri sevgimizle düzleyerek
yolumuza devam edeceğiz.
Yorulacağız, ağlayacağız,
farkında olmadan kendimiz gibi davranmadığımız anlar olacak
ve bunların hepsini sevgimizle çözerek sevgimizle elele
yolumuza devam edeceğiz.
Kimi gün yanında olmayacağım ama varlığımı her noktanda hissedeceksin
tıpkı benim hissettiğim gibi,
bensiz ya da sensiz geçen gecelerde belki dolunay olmayacak
ama bakmasını bildikten sonra hilalde çok güzeldir yarım ayda.
O nedenle yokluklarımızda da hayata bakmasını bileceğiz
ve her geçen gün kendimizle birlikte sevgimizi de güçlendireceğiz.
Her ay bu kadar yazı yazarsam ve her ay yaşadıklarımız bir ay daha fazla olacağından bütün bindörtyüzkırk dakikalarımı yazı yazarak geçirmek zorunda kalacağım ve kısaca, ortaca ve uzunca seni seviyorum.
Evet ve de yine seni seviyorum.

1994