4 Eylül 1998 Cuma

Öyle günler yaşıyorum ki

Öyle günler yaşıyorum ki, ne kendime anlam verebiliyorum yaptıklarım adına ne de aşkıma. Aşkıma anlam verememeyi anlıyorum. Çünkü tarifi olmayan bir duygu bütünlüğü olduğuna inanıyorum. Gerçi bazı zamanlarda tarif yazıları yazıyorum ama yine de tarifsiz. Seni niye bu kadar seviyorum? Hadi bunu cevaplayamadım, peki seni niye bu kadar zorluyorum.
Insanları yıllarca süren zaman içinde zorlamadığım, eleştirmediğim, triplere girmediğim kadar, yaşadığımız iki ay içinde hepsinin kat ve de katını sana yaşatıyorum. Ne içimdeki sevgimin büyüklüğünü tam olarak açıklayabiliyorum ne de negatif hallerimi. Uzun yıllara yayılabilecek olumlu ya da olumsuz yaşanmışlıkları, sanki öleceği günü bilen ve o günü çok yakında olan bir insanın aceleciliği yapıştı üstüme. Yoksa ölecek miyim? Tabi ki öleceğim ama zamanını bilmiyorum.
Yüzünü gördüğümde sanki sana ait bir köleyim gibi geliyor. Senin kulaklarının duyabileceği en güzel sözlerin, önce gözlerinle aldıktan sonra kalbine yollayacağın en güzel yazıları sana söylemekle ve yazmakla hükümlü bir köleyim. Aynı anda seni kırmak için kiralanmış bir amele gibiyim. Hani amele pazarında parmağınla gösterip sen dersin ve amelenin yüreği pır pır eder. O parmak bir ekmeğe eşdeğerdir. Işte öyle bir ameleyim, bir ekmeğe bir kalp kıracak. Bir insan, bu iki duygu arasına yeşil bir ağ gerip bir oraya bir buraya nasıl seker beyaz bir top gibi…
Seni seviyorum.
Seninle herşeyi yapabilirim diyor içimden gelen ses. Dün akşam ki filmde, sanki yüzüğü parmağına ben takıyordum ve az kalsın sinemada sessiz film oynayan seyircilerinin sessizliğinin arasından, iki dudağımında arasından benimle evlenir misin sözcükleri dökülecekti sevecen kalbine doğru ve hatta puik bacaklarına… Gerçekten benimle evlenir misin diyecektim sana bir kalp mesafesinden. Derken hemen arkasından bir sorun buldum… Bu kadar hızlı masa tenisini hangi millet oynar? Kore liler mi, isveç liler mi bilemiyorum.
Kaynağından serinliklerle gelen sevgimin sayesinde yüzüne kahkahaların yapışıp kalması günleri çok yakında. Bunu bütün duygularımla karşılıklı konuştuğum için biliyorum. Şimdi ki zamana kadar bizimle birlikte gelen bütün sorunlarım için iki dakika saygı duruşunda bulunuyorum. Ve, onları geride bırakarak sana koşuyorum.
Seni seviyorum.
Bir ev düşlüyorum, senden ve benden aldığı güzelliklerle bacalarından mutluluk dumanları yükselen. Sen dikiş dikiyorsun, bende incecik bir oya işliyorum. Çay ister misin karadutum diyorum, yüzünde cevapsız bir cevap beliriyor. Hemen mutfağa koşuyorum ve karadutum çatalkaram şarkısını söylerken suyun kaynamasını bekliyorum. Günlerimiz sıcak içeceklerle demlenerek geçiyor. Mutlu mesut anılarımızın artmasına duacı oluyoruz. Seni seviyorum.

04.09.1998

Hiç yorum yok: