10 Haziran 1996 Pazartesi

Olmuyor.

Olmuyor. Sevmekle başlayan acı ile devam ediyor. Çok şey mi sevildiğini hissetmeyi istemek. Kim sevecek bizi, bizim sevdiklerimiz mi yoksa umursamadıklarımız mı? Niçin en tiz acıyı en sevdiğin insan sana yaşatır? Bilir herhalde derinin onu gördüğünde bütün hassalığına kavuştuğunu ve darbe. Biz dersin, derini bile soyarsın orta yere koyarsın ama nafile. Nereye kadar zorlayabilirim diye bile düşünmeye başladığın bir aşkını bitkisel hayata sokmadan yaşatabilmenin yollarını öğrensen kime öğretebilirsin? Insanım, sadece insan, param yok, pul koleksiyonum yok, arabam yok? Neler geler gerekir yaşamak için? Kaç metre kare bir ev, birinci viteste 100 kilometreye kaç saniyede çıkan bir araba, bİr metre seksenden biraz uzun boy, işte o var. Ela gözlerimi bir kıstımmı akan suları çevirir gönülleri ters sol ederim.

Neyin anlamı anlamını anlatıyor? Kim inanır bize, bana. Gitsen, nereye kadar gider de geri dönersin? Hayallerimizi bile kontrol altına alınıp kaydedebilineceğini düşündüren bir toplumda sevgilinden başka kimin içine geçebilirsin? Sevgilin ne ister? Yarın. Sana teslim olmaz, ya onu terkedersen? Ya terketmezsem, o geçen günlere yazık değil mi? Birşeyleri kaybetmeyeceğiz diye kendimizi kaybediyoruz ve aramıyoruz bile. Kendimizle yolda karşılaşıyoruz.

Kaç kadınla seviştikten sonra insane oluruz?

Ilkokul yaşlarımda ilkokula gidiyordum. Öğretmenim ilkokul öğretmeniydi. Birinci sınıfta Eser öğretmen, diğer sınıflarda Seçim öğretmen yarınlar ile karşılaşma hazırlıklarını gösterdiler. Trampet çalmıştım 23 nisan zamanlarında, beş par aver, beş par aver, beş para yoksa on par aver ritminde vurulan keçeli bagetler pata pataları. Bir de müsamerede kilotlu çorap giymek zorunda kalmıştım. Siyah renkti ve tanıştığım bütün gayretleri göstermeme rağmen beyaz kilotum altında gözükmüştü. Böyle sorunlarım vardı o zamanlarda. Saklambaçta kurt olabilmek için kendimin bile bulamayacağı yerlere saklanırdım sevdiğim genç kızı kurtarabilmek duygusuna. Şimdi büyüdük ve sevdiğimizi ebe yapmak peşindeyiz.

Serdar yavrucuğum, dışarı çıkarken ayağına taş bağla, çok rüzgar var derdi Gönül hanım ama şimdi taşlara diyorlar serdar a bağlan. Ellibeş kiloydum ve kan iğneleri teklifleri alıyordum ama bira iğneleri teklifi daha cazip geldi, seksen kiloyum. Öğlen teneffüslerinde kordon a koşar, zamana sığabilecek en çok bira içilirdi. Akşam tekrar geri döner ve aynı sığılması gereken zamanlar zamanı yaşanırdı. Hemen kucaklar insanı İzmir, sanki kırk yıllık dost gibi ve hemen kapının önüne koyar kırk yıl eziyet çekmiş kadın gibi. Ben çok şanslıyım, izmir ile mutlu bir evliliğimiz var.

Detaylar ile süslenmez ise çok kısa ve daldan dala tarzan tarzı yazılar biraraya gelmişliği olacak. Her zaman birşeylerin doğru olarak kabul edilişi var. Birkaç yıl sonra çoğu düşüncenin değerini kaybettiğini bildiğimiz halde o günler için esir alıyorlar bedenleri, ruhları.
Yarının düşünceleri bunlar, bunlara inanırsanız ertesi güne kadar doğruyu yapmış olursunuz.

Annesinin karnındaki çocuğun cinsiyeti insan olur mu?

Çıkmaz sokaklarda büyüyor spiral çocuklar. Üstelik spiralin sonu ucuna bağlı. Büyüdükten sonra küçülüyorlar, yarından bugüne koşuyorlar. Bir tek onların saf kaldığının farkına fardılar ve ortalığa antisafoşen duygular saldılar. Geleceğimiz bu nesil demek yanlış, geleceğin nesilleri bugünde yok oluyorlar. Küçük bir çocukken sevgiyle kucaklara alınacaklarına para sesi tutkunu olarak paralanıyorlar. En çok para, en güzel madde eşittir gelecek. Kim bilebilir ya da niçin kimseler bilmez. Bir aynanın kör noktasında yaşıyoruz.

Hayatın promosyon yüzünün bize hiç gözükmediğini düşünerek kaç adım daha atabiliriz ya da koşmadan bir koşu kazanılır mı? Kazanılır sesleri gelecekten duyulmakta ama kazanılmaz. Birçok dostumun motorun gücünden haberi var. insanın kendine ait dakikalarının vitesi olsa umurlarında olurmuydu bilinmez. Bugün ruhum geri viteste bana dokunmayın diyen bir dostunuzu ileri viteslerle tanıştırmak için motorunuzdan kaç cc feda edersiniz?

Küçük diye adlandırılan yaşlarda kendimle ilgili kararları bana bırakan bir ailenin değerli solukları arasında büyüdüm. Büyüdükten sonra, yarınla tanışmama, onu dikkate almama işlemlerin ufak çapta panik ortamı yarattı. Küçücük çocuğa güvenenler gönlünü şüpheler doldurdu. Ya hep böyle kalırsa diye, kaldım.

Bu hayatta en kolay yaptığım eylemin sevgimi paylaşmak olduğunu her gün yaşadığım halde babama olan sevgimi ona dokunduramadığımı düşünürüm. Ona karşı yüreğim hep kekeme olmuştur. Takılıp kalmıştır. Oysa küçük Ahmet derlerdi bana, ona benzediğim için ama nafile. Niçin böyle olur, sizlerde mi öylesiniz? En çok sevdiklerimize en kötü yönlerimiz mi kalır her zaman? Çok sevmek demek, teslim olmak, her şeyini paylaşmak, dilindekini ve gönlündekini saklamamak, hiç bir filter kullanmamaktır. Buradan yola koyularak konuyu biraz rahatlatabiliriz.

Aşk ile yüzüyüze geldiğinde
Soğuk kış gününün ortasına
Ilkbahar çiçeklerini açan
Taze ağaç gibisindir
Dondurucu soğağa rağmen
Dökülmez güzelim çiçeklerin
Ve taptaze kokun
Çünkü aşk korur güzellikleri

Çarpıştım. Kendi gölgemle çarpıştım. Öylesine dalmışımki gölgeme gölgede bıraktım ve ona çarptım. Yaşamın anlamını gizli olan ya da olmayan alemlerde ararken bugünü farketme yetimizi kaybediyoruz. Yarın adı takılan bilinmeyen ile akraba olmak uğruna bugünün dostluklarını kırıyoruz. Bir kadını, çocuğu, arnavut kaldırımları arasında açan kırçiçeğini, dolunayın arkasına gizlenmiş yakamozları, sevgiyle dalında toplanmış yürekleri hayatın içinde ararken, çıkmaz sokaklar koleksiyonları yapan solukları seyrederken, bugünün bizlere sunduğu güzellikleri hissederek içimize çekelim. Bugün, gerçekten bugünde. Yarınla seviştiğimizde, masturbasyondan farkı olmaz. Yüreği ve kadını hissetmeden bütünleşen vücutlar ya da el yordamı bulunmaya çalışılan kendi tenimizdeki kadınlar ile yapılan sevişmeler tamamına erer mi?
Ben kendi tenimdeki kadınlarlar ile çok yemek yedim, onları eve bırakırken yatağıma armağan ettim. Adını bile bilmeden vücutlarını bildiğim birbirinden değerli tekil gecelerimi sabahla buluşturdum. Her sabahta, ilk defa adını bilmediğim birisiyle gece-sabah yolculuğuna çıktıklarını öğrendim. Ya ben çok farklıyım ya da çok saf görünüyorum…

10.06.1996

Hiç yorum yok: