6 Aralık 1996 Cuma

Rüzgar altında















by OM


Rüzgar altında
Dünyaya gelen bebek
                    Küçükken
                    Battaniyesi alınan bebek
Nasıl öğretirim sana
Üşümemesini

06.12.1996

14 Ekim 1996 Pazartesi

Zamanın basamaklarını...

Zamanın basamaklarını ikişer beşer çıkarken, birdenbire o basamakta durup baktığımızda… arkamızda insanlar, mutluluklar, sevgililer, dinler, güneşli günler, değirmenler, ilk defa görülen kasabalar, son defa görülen insanlar, bomboş içki şişeleri, kuş pislikleri,
çığlıklar,
denize girebilen şehirler, yanmamış ormanlar, delinmemiş ozonlar,
seçilemeyen kromozonlar, doğmadan cinsiyeti bilinmeyen çocuklar,
çocukluğum,
abaküsler, şehirleri sevgilisinden ayıran duvarlar, sovyetler birliği,
misketler, ıngalar, ilk kelimeler, pilli bebek, oyuncakçı dede,kara önlükler,
sevgi,
dostluk, kucak açma, özgürlük bildirgesi, dokuz taş, beş taş, hamamda tas, kağnı, aya basılan ayak, elveda, merhaba, laiklik, kurtuluş savaşı,
ari ırk, sirk, hayaller, buluğ çağı, Atatürk, tornet, gaz lambası,
saflık,
dürüstlük, fes, erkekliğe adımlar, taytaylar, agular, abc, köhne, suadiye grup, kadiköyde itfaiye, haremdeki kadıköy iskelesi, musamere, ilk dans,
ilk sivilce, gizlice, galata köprüsü, göztepe orta okulu, tarlabaşı,
zeynep kamil,
pipimden bir parça, ilk prezervatif, değer, duygu, uçurtma, horoz şekeri,
tahta kılıç, flamanlı radyo, emzik, teksas, tommiks, yutulan iğneler,
pilli kırmızı vosvos, fıtık, apandisit, bir kutu tatlı hap, kafada kırılan vazo,
cope atılan eski paralar, saçı yolunan kız, toz şekere batırılan meme,
yoğurtçuda kayboluş, çamdan giren kedi, ufuk apartmanı,
hasanpaşanın yuvarlak köprüsü, çıngıraklı yoğurtçu, at arabalı sütçü,
zenginlik, kapalı çarşı, ilk converse, mithatpaşa stadyumu, kızıltoprak sineması, ikizler yazlık sineması, şah pehlevi lisesi, arnavut kaldırımları,
tarkan, kurt, on kuruş, kağıt beşlik, akola, panayır, mandolin, dekmancılık, beş litrelik hitit, upuzun tekel birası, telesafir,göztepe dolmuşu, leyland, yanmamış çiçek pasajı, ilk hamburger, ankara gazozu, kaçak, teksin plajı, marmarada ilk kulaç, bodrum,
özgürlük,
buruk acı, define adası, deniz altında yirmibin fersah, su tabancası,
raf, inci düğün salonu, izzet kaptan, sana yağ kuyruğu, ender zeytin ezmesi, kumbara, oniki eylül, onsekizmarttan kayık, lux mevki, macuncu, çamlık, çimen, dört, ellidört, beşyüzyirmisekiz, binyüzyirmisekiz, trampet, tak tak, sapan, grease, canı kaymak isteyen cebinde manda taşır, ben quick, atölye, fenerbahçedeki büfeler, kiralık mayo, opera sineması, ıtır, bomonti, kemalin yeri, beyoğlu, edirnede ayşe kadın, kuzulukta sarı kız, dut ağacı, saroz körfezi, çivi çakılan atlar, merdivenden düşüp hamile kalanlar, otel tepelerinde çaylar, duvar üstünde çekirdekler, altıyoldaki yuvarlak içindeki polis amca, reis, ilk öpüşme, tek kadın, ilk gece, son kadın, dahason kadın ve daha neler neler göründü geçmiş zaman satırlarında…


1996±

10 Haziran 1996 Pazartesi

Olmuyor.

Olmuyor. Sevmekle başlayan acı ile devam ediyor. Çok şey mi sevildiğini hissetmeyi istemek. Kim sevecek bizi, bizim sevdiklerimiz mi yoksa umursamadıklarımız mı? Niçin en tiz acıyı en sevdiğin insan sana yaşatır? Bilir herhalde derinin onu gördüğünde bütün hassalığına kavuştuğunu ve darbe. Biz dersin, derini bile soyarsın orta yere koyarsın ama nafile. Nereye kadar zorlayabilirim diye bile düşünmeye başladığın bir aşkını bitkisel hayata sokmadan yaşatabilmenin yollarını öğrensen kime öğretebilirsin? Insanım, sadece insan, param yok, pul koleksiyonum yok, arabam yok? Neler geler gerekir yaşamak için? Kaç metre kare bir ev, birinci viteste 100 kilometreye kaç saniyede çıkan bir araba, bİr metre seksenden biraz uzun boy, işte o var. Ela gözlerimi bir kıstımmı akan suları çevirir gönülleri ters sol ederim.

Neyin anlamı anlamını anlatıyor? Kim inanır bize, bana. Gitsen, nereye kadar gider de geri dönersin? Hayallerimizi bile kontrol altına alınıp kaydedebilineceğini düşündüren bir toplumda sevgilinden başka kimin içine geçebilirsin? Sevgilin ne ister? Yarın. Sana teslim olmaz, ya onu terkedersen? Ya terketmezsem, o geçen günlere yazık değil mi? Birşeyleri kaybetmeyeceğiz diye kendimizi kaybediyoruz ve aramıyoruz bile. Kendimizle yolda karşılaşıyoruz.

Kaç kadınla seviştikten sonra insane oluruz?

Ilkokul yaşlarımda ilkokula gidiyordum. Öğretmenim ilkokul öğretmeniydi. Birinci sınıfta Eser öğretmen, diğer sınıflarda Seçim öğretmen yarınlar ile karşılaşma hazırlıklarını gösterdiler. Trampet çalmıştım 23 nisan zamanlarında, beş par aver, beş par aver, beş para yoksa on par aver ritminde vurulan keçeli bagetler pata pataları. Bir de müsamerede kilotlu çorap giymek zorunda kalmıştım. Siyah renkti ve tanıştığım bütün gayretleri göstermeme rağmen beyaz kilotum altında gözükmüştü. Böyle sorunlarım vardı o zamanlarda. Saklambaçta kurt olabilmek için kendimin bile bulamayacağı yerlere saklanırdım sevdiğim genç kızı kurtarabilmek duygusuna. Şimdi büyüdük ve sevdiğimizi ebe yapmak peşindeyiz.

Serdar yavrucuğum, dışarı çıkarken ayağına taş bağla, çok rüzgar var derdi Gönül hanım ama şimdi taşlara diyorlar serdar a bağlan. Ellibeş kiloydum ve kan iğneleri teklifleri alıyordum ama bira iğneleri teklifi daha cazip geldi, seksen kiloyum. Öğlen teneffüslerinde kordon a koşar, zamana sığabilecek en çok bira içilirdi. Akşam tekrar geri döner ve aynı sığılması gereken zamanlar zamanı yaşanırdı. Hemen kucaklar insanı İzmir, sanki kırk yıllık dost gibi ve hemen kapının önüne koyar kırk yıl eziyet çekmiş kadın gibi. Ben çok şanslıyım, izmir ile mutlu bir evliliğimiz var.

Detaylar ile süslenmez ise çok kısa ve daldan dala tarzan tarzı yazılar biraraya gelmişliği olacak. Her zaman birşeylerin doğru olarak kabul edilişi var. Birkaç yıl sonra çoğu düşüncenin değerini kaybettiğini bildiğimiz halde o günler için esir alıyorlar bedenleri, ruhları.
Yarının düşünceleri bunlar, bunlara inanırsanız ertesi güne kadar doğruyu yapmış olursunuz.

Annesinin karnındaki çocuğun cinsiyeti insan olur mu?

Çıkmaz sokaklarda büyüyor spiral çocuklar. Üstelik spiralin sonu ucuna bağlı. Büyüdükten sonra küçülüyorlar, yarından bugüne koşuyorlar. Bir tek onların saf kaldığının farkına fardılar ve ortalığa antisafoşen duygular saldılar. Geleceğimiz bu nesil demek yanlış, geleceğin nesilleri bugünde yok oluyorlar. Küçük bir çocukken sevgiyle kucaklara alınacaklarına para sesi tutkunu olarak paralanıyorlar. En çok para, en güzel madde eşittir gelecek. Kim bilebilir ya da niçin kimseler bilmez. Bir aynanın kör noktasında yaşıyoruz.

Hayatın promosyon yüzünün bize hiç gözükmediğini düşünerek kaç adım daha atabiliriz ya da koşmadan bir koşu kazanılır mı? Kazanılır sesleri gelecekten duyulmakta ama kazanılmaz. Birçok dostumun motorun gücünden haberi var. insanın kendine ait dakikalarının vitesi olsa umurlarında olurmuydu bilinmez. Bugün ruhum geri viteste bana dokunmayın diyen bir dostunuzu ileri viteslerle tanıştırmak için motorunuzdan kaç cc feda edersiniz?

Küçük diye adlandırılan yaşlarda kendimle ilgili kararları bana bırakan bir ailenin değerli solukları arasında büyüdüm. Büyüdükten sonra, yarınla tanışmama, onu dikkate almama işlemlerin ufak çapta panik ortamı yarattı. Küçücük çocuğa güvenenler gönlünü şüpheler doldurdu. Ya hep böyle kalırsa diye, kaldım.

Bu hayatta en kolay yaptığım eylemin sevgimi paylaşmak olduğunu her gün yaşadığım halde babama olan sevgimi ona dokunduramadığımı düşünürüm. Ona karşı yüreğim hep kekeme olmuştur. Takılıp kalmıştır. Oysa küçük Ahmet derlerdi bana, ona benzediğim için ama nafile. Niçin böyle olur, sizlerde mi öylesiniz? En çok sevdiklerimize en kötü yönlerimiz mi kalır her zaman? Çok sevmek demek, teslim olmak, her şeyini paylaşmak, dilindekini ve gönlündekini saklamamak, hiç bir filter kullanmamaktır. Buradan yola koyularak konuyu biraz rahatlatabiliriz.

Aşk ile yüzüyüze geldiğinde
Soğuk kış gününün ortasına
Ilkbahar çiçeklerini açan
Taze ağaç gibisindir
Dondurucu soğağa rağmen
Dökülmez güzelim çiçeklerin
Ve taptaze kokun
Çünkü aşk korur güzellikleri

Çarpıştım. Kendi gölgemle çarpıştım. Öylesine dalmışımki gölgeme gölgede bıraktım ve ona çarptım. Yaşamın anlamını gizli olan ya da olmayan alemlerde ararken bugünü farketme yetimizi kaybediyoruz. Yarın adı takılan bilinmeyen ile akraba olmak uğruna bugünün dostluklarını kırıyoruz. Bir kadını, çocuğu, arnavut kaldırımları arasında açan kırçiçeğini, dolunayın arkasına gizlenmiş yakamozları, sevgiyle dalında toplanmış yürekleri hayatın içinde ararken, çıkmaz sokaklar koleksiyonları yapan solukları seyrederken, bugünün bizlere sunduğu güzellikleri hissederek içimize çekelim. Bugün, gerçekten bugünde. Yarınla seviştiğimizde, masturbasyondan farkı olmaz. Yüreği ve kadını hissetmeden bütünleşen vücutlar ya da el yordamı bulunmaya çalışılan kendi tenimizdeki kadınlar ile yapılan sevişmeler tamamına erer mi?
Ben kendi tenimdeki kadınlarlar ile çok yemek yedim, onları eve bırakırken yatağıma armağan ettim. Adını bile bilmeden vücutlarını bildiğim birbirinden değerli tekil gecelerimi sabahla buluşturdum. Her sabahta, ilk defa adını bilmediğim birisiyle gece-sabah yolculuğuna çıktıklarını öğrendim. Ya ben çok farklıyım ya da çok saf görünüyorum…

10.06.1996

15 Mayıs 1996 Çarşamba

İçi boş bir kalemle

İçi boş bir kalemle
Yazılar yazıyorum
Bir başka kimsenin
Okuyamadığı
                    Bir gün diyorum
                    Okuyabilecek birisi
Bir kadın olmalı
Gibi geliyor
                    Kendimcesine aşık olduğum

15.05.1996

Yol üstündeki izler

Yol üstündeki izler
Takip edildiğinde
             Ulaştırmıyordu
                    Bir tek çizen ulaşmıştı
                    Yol üstündeki çizgileri

15.05.1996

Aldı başını gitti çocuk

             Aldı başını gitti çocuk
Uçan balonun peşinden
                    Göz yaşları cebinde
                    Hüznü ise gözlerinde
Tıpkı balon gibi
Ufukta kayboldu
             Balonsuz çocuk

15.05.1996

28 Mart 1996 Perşembe

Kaçan günleri yakalayıp...

Kaçan günleri yakalayıp gerekli duruşmalarını yaptıktan sonra, kaybettirdikleri mutluluk x 3.5 kere kımıldamama cezası verildi. Bu, kaçan günler adına gerçekten umulmadık bir süreydi. Niçin kaçmışlardı ya da nereye gitmişlerdi, kaçıp ortadan kalboyduktan sonra. Bunları ne zaman öğreneceğiz bilemiyorum. Kendi kaçan günlerimi düşündüğümde nerede olduklarını bildiğim hatırlatılıyor beynimdeki bir noktaya. Benim kaçan günlerim tam karşıma kaçmışlardı ve gülümsüyorlardı.
Kaçacakları zamanı hep onlara kendim veriyorum. Bazı anlarda kendimle ilgili kararsız kalıyorum. Yapmam gerekeni bildiğim halde, bir tarafımı bilmiyormuş havasına sokuyorum ve kaçıyor küçük bir anı değerlendiren günler. Biliyorsan eğer neleri kaçırdığını ve başabaş noktalarını denk getirebiliyorsan, duruşmaya gerek olmadan, kaçan günleri cezalandırmadan kendin hallediyorsun kendini.
Kendini sevmekle başlayan diğer insanları sevmekle yol alıyor. Her geçirilen günlerle beraber artıyor ya da azalıyorum. Yaşadığımız anlar o kadar gizlice gizin içinden karşımıza çıkıyorlarki bazen ancak eksilerek kendimize ekliyoruz. Hiçbir şeyi kaçırmamaya uğraşmak herşeye bedel olabiliyor. Biliyorum ki herşeyi, her karşıma çıkanı elde edecek kadar gücüm yok. Bir takım günleri kendimi yormadan kaçırıyorum ve karşımdan bana gülümsüyorlar.
Bir galetayı ısırdığımızda bazı parçacıkları dağılarak ağzım yerine bulunduğum mekanın zeminine düşüyor. Hiçbir şeyi kolay kolay bütünüyle hazmedemiyorum. Bütünü, yaşadıklarımla ya da midemde değil, beynimde yakalıyorum. Biliyorumki yaşananlar karşılıklı olduğunda bütünlüklere varacağım.
Bir sıcak el değdimi yüreğime, hissediyor kolay kolay kaçmayacağını ve kaçmayan günler olarak yaşamdan zevk almaya çalışıyorlar.
Ahhh günler…

28.03.1996